Dead Island
Zombiler artık popüler kültürün bir parçası. Onlar filmlerde, şarkılarda, kitaplarda ve elbette oyunlarda karşımıza çıkıyor. Onlar da yazarları/senaristleri sayesinde evrim geçiriyor; koşanı var, konuşanı var, silah kullananı var. Dead Island ise klasik zombilerle yüzleştiğimiz bir oyun, fakat bu yüzleşme Diablo’ya benzer bir sistem üzerine oturtulmuş.
Güzelim Adayı Ne Hale Getirmişsiniz!
Dead Island oldukça heyecanlı bir başlangıç sunuyor; oyuna başlar başlamaz Banoi adasındaki görkemli otelin koridorlarında koşacak ve çok kısa sürede karnı aç zombilerle yüzleşeceksiniz. Kısa bir maceranın hemen ardından, adanın büyük bir kısmı tamamen keşfinize açık olacak.
Anlaşıldığı üzere, Dead Island açık ve özgür bir dünyada geçen bir nişancılık oyunu. Oyun boyunca olayları karakterinizin gözlerinden göreceksiniz. Condemned ve F.E.A.R. serilerinde olduğu gibi, başınızı eğdiğinizde kollarınızı ve ayaklarınızı görebiliyorsunuz (Oyunlarda bu özelliğin önemli olduğunu düşünürüm çünkü aksi halde hacmi olmayan bir hayalet gibi gezdiğiniz hissine kapılırsınız).
Dead Island yoğun olarak yakın dövüş üzerine kurulu; sopalar, kamalar, bıçaklar, baltalar ve daha nicesi emrinizde olacak. Öte yandan, özellikle oyunun ilk birkaç saati boyunca hiç ateşli silah bulamayacağınız için, başlarken ateşli silahlarda usta olan karakteri seçmek biraz mantıksız geliyor.
Mantıksızlıktan bahsetmişken, Dead Island ne yazık ki bir sürü tutarsızlık barındırıyor. Hikâyenin yok denecek kadar zayıf; konunun ise sadece “hayatta kalmak” olduğu bu oyunda, etrafta zombiler gezinirken “X’in oyuncak ayısını bul ve getir” veya “Y için şampanya bul” gibi görevler yapmak, oyunun ciddiyetine ve samimiyetine en ağır darbeyi vuruyor.
Oyunun zorluğu birçok rol yapma oyununda olduğu gibi dinamik olarak ayarlanıyor; eğer seviyeniz on altı ise, on beş veya on yedi seviyeli zombilerin saldırılarına uğruyorsunuz. Silahların da seviyeleri var; o yüzden örneğin dördüncü seviye bir bıçak kullanmak, çakıyla aslan öldürmek gibi oluyor ve dolayısıyla o silah bir işe yaramıyor. “Hayatta kalma” konusunu işleyen bu oyunda, bazen teçhizatın ve kaynakların ucu ucuna yetmesi hissi güzel olsa da; çoğu zaman kendinizi, peşinizden gelen iki zombiyi öldürmek için basit bir odun parçası ararken buluyorsunuz.
Grafiksel olarak Dead Island şık görünüyor, oyunda cıvıl cıvıl bir ada var ve sırıtmayan tasarımların başarılı olduğu söylenebilir. Karakter tasarımları muhteşem değil fakat yeterli. Renkli ve ışıltılı bir oyun olması sizi rahatsız etmezse, Dead Island’ı görsel olarak sevebilirsiniz.
Dead Island’da yakın dövüş ön planda demiştim. Bu konuya ayrıca bir paragraf ayırmak istedim çünkü yakın dövüş öğeleri içeren nişancılık oyunları daima ilgimi çekmiştir (Selam sana Condemned!). Dead Island oynarken savurduğunuz bıçağın, gerçekçi bir şekilde uzuvları kesmesine şahit olacaksınız; bu sistem oyunda kusursuz işlemese de oldukça zevkli anlar yaşatıyor. Oyunun hatırı sayılır bir kısmında bıçaklar ve çekiçler savuruyor olacaksınız, ta ki barutun icadıyla mertlik bozulana kadar. Ateşli silahlar ise oyuna ayrı bir lezzet katmış; doğru zamanda savrulan keskin bir kılıcın yerini tutamayacak olsalar da acil durumlarda imdadınıza yetişiyorlar.
Oyunun takdiri hak eden diğer bir yanı da, silahları geliştirebilme imkânının bulunması. Elektrik veren sopalar, zehirleyen bıçaklar yapabilmeniz mümkün ve o silahları kullanırken gerçekten kendinizi üstün hissediyor ve zombilere “Haydi, gelsenize!” diyorsunuz. Zombilerden bahsedelim; ortalıkta aylak aylak gezinenler haricinde, depar atarak üzerinize koşan zombilerle de karşılaşmak mümkün (ki ilk karşılaşmanızda adrenalin hormonu mutlaka devreye girecektir!).
Parçaları birleştirecek olursak; seviye atlama sistemine dayanan, zombi katliamı üzerine kurulu heyecanlı bir oyun çıkıyor ortaya. Bu heyecanı baltalayan unsurlar ise oyunu ne kadar ciddiye aldığınızı sorgulatacak kadar tuhaf görevler, sizi oyuna bağlamakla yükümlü entrikaların yoksunluğu ve ne yazık ki teknik aksaklıklar. İlk ikisinin affetmek mümkün fakat teknik aksaklıklar oyunu bırakıp gitmenize sebep olacak kadar ciddi.
Oyun piyasaya sürüldüğünden bu yana birçok oyuncu, niteliği değişen veya tamamen silinen kayıt dosyalarından şikâyetçi oldu. Aynı şekilde oyunun belli belirsiz işleyen kontrol noktası tabanlı kayıt sistemi de kimsenin sevgisini kazanamadı. Oyunun üzerinden zaman geçmiş olması ve sunulan yama dosyalarının oyunu toparlaması, henüz oynamaya başlayacak oyuncular için karne puanına ekstra bir yıldız daha verebilir.
İki Düşman: Zombiler ve Envanter Sistemi
Yamalarla bile düzelmeyecek kusurlar ise oyunun kırılma noktasını belirliyor; özellikle oyunun envanter sisteminin hiç de kullanıcı dostu olmadığı bir gerçek. Örneğin eşyaları tek tek satmak durumundasınız. Envanter ekranındayken klavye tuşları da çalışmıyor, oynadığım süre boyunca “tıklamaya” zorlandım ve basit bir işlem için bile imleci ekranın çeşitli noktalarında gezdirmek durumunda kaldım.
Aynı anda dört oyuncuyu destekleyen Dead Island’ı arkadaşlarla oynamak kesinlikle zevkli. Tek başınayken sıkılabilirsiniz fakat yanınızda bir arkadaşınız olduğunda oyunun çok daha eğlenceli hale geleceğini göreceksiniz.
Oynamaktan soğutacak kusurlarına rağmen oynamaya devam etmek isteyeceğiniz, tuhaf şekilde başarılı bir oyun, Dead Island. Bunu büyük ölçüde geniş dünyasına ve sağlam oyun dinamiklerine borçlu. Kusurlarından arındırılsa yılın oyunları arasına girebilirmiş. Biraz sabır karşılığında size heyecanlı dakikalar vaat eden bu macerayı es geçmeyin!